10 Temmuz 2014 Perşembe

YUNANİSTAN - HALKİDİKİ Sithonia

NEREYE GİDELİM?

Hiç gitmediğiniz yerlere gitmek, daha önce tatmadığınız tatlarla tanışmak, yepyeni insanlar... Müthiş heyecan verici, adeta insanı sıfırlayan, tüm yorgunlukları unutturan bir deneyim. Yorucu bir kışın ardından tatilimizi planlarken turizm şirketlerinden esinlenerek suyun öte yanına, Yunanistan'a gitmeye karar verdik. Sağ olsun internet ve bloglarda deneyimlerini paylaşan gezi severler... (Zaten blog yazma fikri de bir tür gönül borcundan kaynaklanıyor.) Ben bu yolculuk için bloglardan öyle pratik bilgiler edindim ki umudum başka gezginlerin de benim deneyimlerimden yararlanması...


Gidilecek bölge Halkidiki yarımadasının 2. parmağı olarak adlandırılan ve ağaçlık ve bakir oluşu ile anılan Sithonia. Gece hayatı ve havalı mekanlar sevenlere 1. parmak olan Kassandra öneriliyor. 3. parmak ise kutsal bir mekan. Athos Dağının olduğu bu yarımadada 20 kadar manastır var ve kadınların girmesi yasak. Erkekler de özel izinle ve turistik amaç dışında sebeplerle kabul ediliyorlar ancak.

NE İŞLEMLER YAPILACAK?

İlk iş booking.com'dan kalınacak yer bakılıyor. Villa Rena hem fotoğrafları, hem de fiyatıyla uygun görünüyor. Zaten temiz bir oda yeter bize. Nasılsa tüm gün deniz kenarında geçecek. Sonra otomobille yurt dışına çıkabilmek için Turing'den yeşil sigorta (herhangi bir sigorta acentesinden de alınabiliyor) ve uluslararası ehliyet işlemleri yapılıyor. Çünkü Yunanistan vize evrakına yeşil sigorta ve uluslararası ehliyet ekleniyor. Ayrıca her ne kadar TC ehliyetlerinin üzerinde İngilizce bulunsa da uluslararası ehliyetin yerini tutmuyor. En azından Yunanistan Konsolosluğu için durum böyle! Resmi işlemler hızla halloluyor. Bu arada biz Villa Rena'nın sahibi Rena ile kaparo için mailleşiyoruz ve mailler "Kalimera" ile başlıyor. Yunanistan rüzgarları esmeye başladı bile...

GİDİYORUZ:)

Veee bulutlu bir Haziran sabahı İstanbul'u tüm keşmekeşi ile baş başa bırakıp düşüyoruz yollara... İki saat kırk dakika sonra İpsala'dayız. Gümrükte hiç oyalanmadan geçiyoruz Yunanistan topraklarına. Kara yolundan sınır geçmek ayrı bir deneyim. Sanki çocuklar bir oyun oynamışlar da "burası bizim, orası sizin" demişler. Derken Yunan bayrakları görünüyor. Karşıda mor dağlar, radyoda Yunan havaları, tabelalarda Yunanca, bulmaca gibi. Kavala'yı geçene dek otobandan gidiliyor. Yol boş ve düzgün ama benzin istasyonu görmek pek mümkün değil. Ara sıra tabelası var ama kaç km içeride Allah bilir... Mola verecek de yer yok. Nadiren yol kenarında bir park alanı, bir meyveci ve bir kantina (mobil büfe-bundan sonra sıkça göreceğiz).



HALKİDİKİ'DEKİ EVİMİZ
Navigatörümüz sayesinde Villa Rena'yı elimizle koymuş gibi buluyoruz. Teknolojiye hayranlık duymamak imkansız... Kalacağımız yer internet sitesinde göründüğünden de süper. Geniş bir zeytinliğin içinde, güzel bir villa. Odalarda acil ihtiyaçları karşılayacak mini bir mutfak bile var. Sırtını çam ormanlarına dayamış; her yeri ince ve şık ayrıntılarla süslü... Burası Vourvourou, Ormos Panagios'da. Bahçe öyle güzel ki insanın bırakıp denize gidesi gelmiyor.




Rena 18 yaşında ailesiyle Yunanistan'a tatile gelmiş ve şu anki eşi Yunanlı Theo ile tanışmış bir Alman. 40 yıldır Yunanistan'da yaşıyor ve 25 yıldır eşi ile hiç kimseden yardım almadan burayı işletiyorlar. İkisi de gerçekten konuksever, 80li yıllardan beri tuttukları konuk defteri görülmeye değer. Rena iyi İngilizce biliyor ve bölge ile ilgili gerçek rehberlik ediyor insana.

VE DENİZ...

Halkidiki için Egedeki Maldivler benzetmesini okumuştum gelmeden. Sabırsızlanıyoruz denizle buluşmak için. Kaldığımız yere en yakın plaj Talgo Beach. Çeşmenin plajlarını aratmayacak kadar şık... Aynı koyda denize girmek ama beach için 5 avro ödemek istemeyenler için de alan mevcut. Otopark parası da yok... (Zaten 7 gün boyunca hiç böyle bir dayatmayla karşılaşmadık.) Yalnız kendi şemsiyeniz ve şezlongunuzun olması konforlu olacaktır. (Biz ilk gün en yakın marketten ediniverdik.) Ve deniz gerçekten muhteşem. Üstelik bu plajın adı okuduklarımın arasında geçmiyordu bile...


BAŞKA NERELERDE YÜZDÜK?

Karidi Plajı: Çam ağaçlarının kumsala kadar indiği, ışıltılı beyaz kumsalı olan ve iki ucu her yerde gördüğümüz ilginç şekilli, pürüzsüz kayalıklarda çevrilmiş bakir bir plaj... İki adet kantinadan başka bir de Manuel'in (Romanlar tüm dünyada aynı tarza sahip galiba) mikrofonuyla bağırarak sebze meyve sattığı kamyoneti vardı. Bu arada neredeyse herkes Türkçe anlıyor. İngilizce ya da Yunanca bilmemek hiç sorun değil. İlk iş nereli olduğunuzu soruyor ve Türkiye'den olduğunuzu duyunca yüzlerine sıcak bir gülümseme yayılıyor. Politikacıların masa başında kurduğu düşmanlığın yıkılması için dünya halkları daha sık bir araya gelmeli...



Diaporos Adası: Vourvourou kaldığımız yere en yakın yerleşim. Yazlıkçıların olduğu, kışın neredeyse hiç kimselerin yaşamadığı bir yer. Tüm evler geniş ve yemyesil bahçeler içinde ve en fazla iki katlı. Yazlık bir mekana uymayan hiç bir görüntü yok. Diaporos Adası bir taş atımı uzakta ve çevresi yine turkuaz koylarla dolu. 11.00'de başlayan tekne turları 18.00'de sona eriyor ama 1-2 gün önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor.



 Kaptanımızın ikramı peynir, ekmek, domates. Yanında da anasonsuz ev yapımı rakı, tsipouro... Dantel örtüye dikkat!

                       Teknemiz Yunan bayrağı gibi lacivert- beyaz çizgili...

Orange Plajı (Portakali Beach): Turkuazın da turkuazı... Yarımadanın uç notasındaki Sarti'ye yakın... Yine bakir... Sabah gitmekte yarar var çünkü geniş bir kumsal değil. 


 Yine ilginç kayalıklarla çevrili. Kıyıda yatıvermiş denizkızı da sembolü olmuş.




Spaties Plajı: Yarımadanın diğer tarafına dönen yol üzerinde avuç içi kadar küçük bir plaj. Minicik kumsalında devasa bir çam ağacı. Şemsiyeye ihtiyaç yok...



Lagonisi Plajı: Villa Rena'nın çok yakınındaki plajlardan.



NEREDE NE YENİR?

Tabii ki deniz ürünleri. Ormos Panagios'da Akrogioli kumsalın üzerinde tahta iskemleli güzel bir balık lokantası. Garsonlar aynı bizde olduğu gibi yoldan müşteri çeviriyor: sipariş alırken masanıza bile oturabiliyor ama yemekleri getirdikten sonra bir daha masaya bakan olmuyor. Hani bizde durmadan bir garsonun gözünün üzerinizde olduğu, tabağınızın sık sık değiştirildiği restoranları beklememek lazım. Ama bahşiş için de aynı derece de tok gözlüler. 


Meşhur Grek Salatası... Peynir kahvaltıdan çok salata için kullanılıyor. Feta Salad denilen salata ise bir parça beyaz peynirin üzerinde zeytinyağı ve kekikten ibaret...

Kaya koruğu bizdekinden farklı olarak ılık servis ediliyor. Ama değişik ege otları beklentisi boşa çıktı.


Karidesler ister güveç, ister ızgara olsun hep büyük ve ayıklanmamış. Çekinmeden kolları sıvayın.


Ahtapotlar burada güneşte kurutulup sonra da kömürde pişiriliyor. Üzerine mis gibi zeytinyağı...

Paris Restoran: Vouourou'da deniz kıyısında güzel bir balık lokantası. (Tüm bu restoranlarda ızgara çeşitleri bulmak da mümkün) Adı, sahibinin lakabından geliyor. Yaşlı ama enerjik bir bey Paris. Tam bir Rum meyhaneci... Tüm masalarla bizzat ilgileniyor. Türk olduğumuzu duyunca gece boyu diğer masalardaki Türk konukları bizimle tanıştırmaya getirdi. (Cuma ve Cumartesi geceleri canlı Grek müziği var ama turistik olduğunu duyunca biz tercih etmedik.)


Kabak kızartması her yerde var ve çok başarılı...


En yaygın bira... Yasas:)


Bol tarçınlı irmik helvası ve revani bildik tatlarda. Kumsalda satılan" lokuma" üzeri bol şekerli mayalı bir hamur. Yememek büyük kayıp olmaz bence:)

Eğer Rena'nın evinde kalıyorsanız bahçede barbekü yapıp mis gibi bir şarap içmek de mümkün. Yanında Rena'dan musakka ve yalancı dolma:)


BAŞKA NE YAPILIR?

Bol bol yüzmek, beyaz kumsallarda aylaklık yapmaktan sıkılanlar için bir kaç öneri...

  • Nikiti, yakındaki bir diğer yazlık mekan. Çarşısındaki hediyelik eşya dükkanlarının bazıları sanat galerilerini andırıyor.
  • Nikiti'de Cuma günleri pazar kuruluyor. Pazarda ev yapımı şarap ve rakı satılıyor ve ısrarla tattırıyorlar. Pazarı çakırkeyif gezme riskine dikkat! Balıkçı tezgahında kocaman ahtapotlar, bir başka tezgahta envai çeşit kurabiyeler...









  • Halkidiki'den bölgeye özgü iri yeşil zeytinlerden alınabilir. Zira siyah zeytin anlayışı bizim alıştığımızdan çok farklı.
  • Sithonia fauna ve florası açısından koruma altında. Bal da satılıyor pek çok yerde. Ama en ilginç olanı portakal çiçeği balı. Biz Nikiti'nin girişinde atölyesi olan  Stella'dan aldık balı. Atölyesini ziyaret edenlere (belki de bizim Türk olduğumuzu öğrenince torpil yaptı) kovandan balın nasıl alındığı ve süzüldüğünü gösteriyor. Hemen bir kaseye petekli bal doldurup paket edip elinize tutuşturuyor.
  • Zeytinyağı mümkünse Rena'dan alınmalı. Doğayla nasıl uyum içinde yaşadığını gördükten sonra onun zeytinlerinin yağının organik olduğuna ben bile kanaat getirdim:)





  • Neos Marmaras mübadele sırasında Marmara Adasından gelenlerin yerleştiği ve terk etmek zorunda kaldıkları yerin hiç olmazsa adına inatla tutunduklarının acıklı öyküsü. Bununla da kalmıyor; Halkidiki'de Nea Mudania, Nea Fokea da var. İnsanın yüreğini burkan adlar bunlar; gerisindeki öyküleri düşününce... Neos Marmaras yarımadanın birinci parmağa bakan tarafında ve Sithonia'nın en popüler yazlık mekanı olduğu söyleniyor. Biz bakir suları ve küçük lokantaları tercih ettik ama hareketli ortamları sevenlere duyurulur.
  • Mutlaka yapılması gerekenler listesinin son maddesi bence en tavsiye edileni. Bir Cuma akşamüstü Agios Nikolaus'a gidip kilise ziyaret edilebilir. Eski ama korunmuş kasabanın evlerinin, sokaklarının fotoğrafları çekilebilir. Ama çok oyalanmayın. Çünkü 21.00'da meydanda canlı müzik ve sirtaki var. Meydana bakan herhangi bir restoranda ya da kafeteryada yerinizi alıp müziğin tadını çıkarın; dahası benim gibi yapıp sirtakiye de katılın.






Halkidiki daha pek çok kez ziyaret edilmesi gereken yerlerden. Biz 7 güne bunları sığdırabildik. Ama en önemlisi suyun öbür kıyısında dostlar edindik. Yeni yolculuklarda görüşmek üzere...

İSVİÇRE

Yine bir Avrupa ülkesi ama işin içinde dağlar, göller, peynir ve çikolata var dedik ve çıktık yola. Bugün İsviçre olarak bilinen Helvetia&...