7 Kasım 2016 Pazartesi

FRANSA COTE D'AZUR- Gök Mavisi Kıyı

ST TROPEZ

Tam da yaz bitmiş, herkes şehre dönmüşken, mayolar kalkmış kışlıklar çıkarılmak üzereyken biz gezentiler, Fransız Rivierasına nam-ı diğer Cote D'azur'a gitmek üzere yola çıktık. Bu bizim için özel bir gezi çünkü hem yeni yerler göreceğiz hem de yeniden denizle kavuşacağız. Rotamız St Tropez'de başlayacak ve Monaco'da son bulacak. Milano'dan otoban üzerinden, 428 km ötedeki ilk durağımız St Tropez'e öğleden sonra varıyoruz. Pampelonne plajının hemen kenarındaki egzotik bir akdeniz bahçesine kurulu Afrika tarzı klübelerin yeşillikler içinde kaybolduğu bir yer Toison D'Or. Kulübelerin içinde mutfak, mutfağımızda ise şarap kadehinden salata kurutucusuna kadar gerekli her şey var. Üstelik fiyatı da çok uygun.

Toison D'Or'un bahçesinden egzotik çiçekler

Kampımızın çevresi bağlarla çevrili



Denizle kavuşmakta aceleciyiz. Hemen hazırlanıp yürüme mesafesindeki ünlü Pampelonne plajına doğru yürüyoruz. Fiyatların pahalılığını bildiğimiz için niyetimiz halk plajına gitmek. İşte plaj göründü bile. Deniz masmavi, ortalık cıvıl cıvıl. Süperrrr! O da ne? Ayaktaki teyzenin mayosu ten rengi galiba! Yanındaki amca peki? O da mı ten rengi giymiş? Tahmin edeceğiniz üzere kendimizi cıbıldaklar plajının ortasında buluveriyoruz. Neptüne Naturiste Plage burası. Sağolsun onlar bizi mayolarımızdan sebep yadırgamadılar ama biz hemen yandaki tahta perdelerle buradan ayrılmış özel plaja gitmeye karar verdik. Kumsal minik taşlı, deniz bol tuzlu ve ılık, plajda Afrikalı satıcılar. Deniz biz Türkleri etkileyecek nitelikte değil.




Yüzme keyfinden sonra St Tropez'in eski şehir merkezine gidiyoruz. İnsan ve arabadan çok tekne var buralarda. Tekneler de deniz otobüsü kıvamında. Tekne demek haksızlık olur. 






Küçük, sakin bir balıkçı kasabasıyken 1950lerde Brigitte Bardot'un oynadığı ve burada çekilen "Ve Tanrı Kadını Yarattı"filmiyle ünlenen St Tropez jet sosyetenin yazlık mekanlarından ancak eski şehir merkezi pek değişmemiş gibi görünüyor. Binalar hep toprak renklerinin tonlarında ve tahta kepenkli. Sokaklar turist dolu, herkes pırıl pırıl giyinmiş, sakin keyifli bir yer burası. 

Balıkçı kasabası geleneği

Akşam çöküyor; bir parkta orta yaşlı çiftlerden oluşan bir arkadaş gurubu, gayet şık kıyafetler içinde  kumla kaplı zeminde petanque oynuyor. (Fransa'nın ünlü açık hava oyunlarından) Hemen yanlarındaki bankın üzerinde bir buz kovası, içinde şarap şişesi ve ellerinde kadehler. Film seti gibi.

Parkın hemen arkasında "aman sakın yemeden dönmeyin" denen lezzetlerden tarte tropezienne satılan küçük bir dükkan. hemen denemek üzere bir adet alıyorum. Ekler pastanın çikolatasızı. Unutulmaz bir tat değil, üstelik minik bir pasta 1.5 avro:)






PORT GRİMAUD

Ertesi gün Cannes'a doğru yola çıkmadan 16 km ötemizdeki Port Grimaud'a gidiyoruz. Burası Giscle nehrinin denize döküldüğü deltada 1960da Venedik benzeri inşa edilmiş olan bir yerleşim. Teknesi olup da villasının önüne demirlemek isteyenler düşünülerek kanallar üzerine yapılmış. 20 dakika süren bir tekne turu ve sevimli bir merkezi var.







Tüm villalar son derece alçakgönüllü bir tarzda.





CANNES

Port Grimaud'dan 85 km sonra geldik Cannes'a. Residence La Massena'da kalıyoruz. Cote D'azur boyunca apart otel kavramı çok yaygın. Kahvaltıda kruvasan kahveye talim etmek istemeyen gezentiler için bu çok işe yaradı ve yolculuk boyunca mükellef kahvaltılar yaptık böylece. Yine yerleşir yerleşmez kendimizi plajda buluyoruz. Burası çepeçevre balkonlu büyük binaların geniş bir sahilyolu boyunca sıralandığı bir şehir. Ama yine olabildiğince yeşil. Balkonda ağaç yetiştirmek çok yaygın burada. Yolun altı da halk plajı. Ancak plajlarda kabin yok, duş var. Deniz bize pek temiz gelmediği için Cannes'da yüzmemeye karar verdik. Nerede bizim sevgili Konyaaltı plajımız? Plajdaki tuvaletin ne kadar kirli olduğunu da asla unutamayacağım. 

Festival merkezi de (Palais Des Festivals)aynı sahil yolu üzerinde. Kırmızı halı serili değildi ama yerdeki ünlü el izlerini görmek eğlenceliydi.








Akşam yemeği için Astoux et Brun'dayız. Burası pahalı ve ünlü bir balık restoranı ama yemeklerin hızla servis edilip hızla yendiği esnaf lokantalarına benziyor. Yemek yiyenlerin tepesinde, okul kantini gibi bir sırada bekliyorsunuz masanızı. Türkiye'deki rakı balık sofralarının adabı ve muhabbetini buralarda aramamak lazım. En popüler olan, önceki Fransa yolculuğunda da gördüğümüz gibi "denizin meyveleri" tabağı. Buz üzerinde çeşitli deniz kabuklusu ve bunları çiğ yemek. Bana göre değil. Gezentilerin beyleri ki deniz ürünü sever; onlar da pek yanaşmıyorlar. Biz tencerede kremalı midye ve levrek yiyoruz. 


Kabak Çiçeği kızartması. Olmasa da olur:)

Sabah ilk iş, eski şehirdeki  Marche Forville semt pazarı'na gidiyoruz. Malagadaki pazarla kıyaslanamaz ama yine de bu semt pazarları gezmekte olduğumuz ülkeyle ilgili turistik bilgilerden fazlasını öğrenmemize yardım ediyor.


Yeşillikler ayıklanmış yıkanmış vaziyette tezgahta



Avrupa'nın Akdeniz kıyılarında bolca zeytin var ama salamura yöntemleri farklı. Zeytin Avrupa'da turşu gibi. Kahvaltıda değil içkiyle çerez gibi yeniyor. Ama acar gençlerin çalıştığı bu tezgahta güzel kahvaltılık ezmeler vardı. Zeytinli, kuru domatesli, fesleğenli, vs.



ANTİBES

Eski şehir turumuzun ardından 12 km ötedeki Antibes'e gidiyoruz. Antibes güzel plajları ve iyi korunmuş eski şehri ile hoş bir yer.

Plage De La Salis yüzmesi keyifli bir plaj



Vatanında  ekler



Sokaklarda ağaç yok ama pencereler hep çiçekli

Antibes'in duvarlarla çevrili eski şehrinin sokaklarında gezerken atölye görünümlü bir sabuncu dükkanı gördük. Fotoğraf çekme amacıyla içeri girmişken sahibiyle sohbete başlıyoruz. Şimdilerde İstanbul'da da bu türde kiloyla sabun satma modası var ama La Comptoir Des Savonniers'deki sabunlar gerçekten farklı. Yüze yakın çeşit var, hepsi sabundan öte parfüm gibi kokuyor ve insanda hemen banyoya koşma duygusu uyandırıyor. Mutlaka gidilesi bir dükkan.  




Büyük ya da küçük. Balkonsuz ev yok. Tam benlik!



Güzel evler



Güzel pencereler



Marche Provençal 

Marche Provençal sadece üstü kapalı bir pazar yeri. Öğlene kadar yiyecek ve çiçek satılıyor. Biz öğleden sonra gittiğimiz için el sanatları pazarına denk geldik. Aynı zamanda çeşitli restoranlara ait masalar da yer alıyor. Yemek de yenebilir.









NICE

EZE VILLAGE

Gezentiler Nice'de kaldıkları self-servis otellerinin (Apart Hotel Villa Serafina bir self servis otel. Sizi bir otomat karşılıyor. Gerekli tüm bilgileri ve anahtarınızı veriyor. Otelde her şey de tıkır tıkır işliyor.)  balkonunda Türklere layık bir kahvaltının ardından Nice'in sırtını dayadığı dağların tepesindeki ortaçağ köyü Eze'yi ziyarete gidiyorlar.
Bu köye ilk olarak MÖ 2000 yıllarında Romalılar yerleşmiş, tarih boyunca pek çok farklı ulus burada yaşamış ve hatta 1543'de Barbaros Hayrettin ve askerleri de burayı keşfetmiş. Denizden yüksekliği 427 metre ve köyün en yüksek noktasında harika bir kaktüs bahçesi var. Manzara da bonus.














ST JEAN CAP FERRAT


Tepeden Nice

Nice'den 11 km ötede, güzel ama bir o kadar da alçak gönüllü evlerle dolu bir yarımada burası. Güzel plajlarla dolu. Özel plajlar da var. Ama siz havlunuzu oracığa serip aynı plajı kullanabiliyorsunuz. Güzel ülkemde böyle nice yarımadalar var ama her köşe başı tutulmuş ne yazık ki!

Paloma Beach

Paloma Beach




Paloma Beach'de uzun uzun yüzüp sahilde tembellik yaptıktan sonra Nice'in merkezine dönüyoruz. Massena Meydanı etrafında kurulmuş şehir. meydanda Uzak Doğulu bir gencin ilginç bir enstrümanla yaptığı müziği dinliyoruz.





Massena Meydanı
 Meydandan Nice'in denize paralel ünlü caddesi Promenade Des Anglais caddesine iniyoruz. 14 Temmuz'daki terör saldırısının olduğu caddenin bir bölümünde hala yaşananları protesto etmek ve hayatını kaybedenleri anmak üzere bırakılan poster, afiş ve objeler duruyor. Havai fişek gösterisi sırasında yaşanan saldırının kurbanlarının çoğunun çocuk olması insanın içini bir kez daha acıtıyor.



MONAKO

Monako Vatikan'dan sonra 1.95 km² yüzölçümü ile 2. en küçük şehir devlet. 1228'de bir Ceneviz sömürgesi olarak kurulan Monako, 1297'de Grimaldi ve askerleri tarafından ele geçirildi ve o günden bu güne dek aynı Grimaldi ailesi tarafından yönetiliyor. 25 yıl kadar Fransa egemenliği altında yaşayan Monako, 1861'de bağımsız bir prenslik oldu. Şu anda tahtta, III. Rainer'in oğlu II. Albert var. Monako kumarhaneleri, jet sosyetesi ve Formula 1 yarışlarıyla ünlü.


















Monaco Grand Prix en zorlayıcı yarışlardan kabul ediliyor çünkü özel bir pist yerine denizle dağ arasına sıkışmış bir şehir olan Monakonun ana caddesinde yapılıyor. Keskin dönüşler ve bir de tünel var.

Formula 1 yarışının başlangıç noktası








Ben de Formula 1 pilotlarındanım














Şehri bir uçtan diğer uca yürüyerek geziyoruz. Önce Kraliyet Sarayı'nın da bulunduğu Monaco Ville.
Monako Kraliyet ailesi,  genç Hollywood yıldızı Grace Kelly ile Prens III. Rainer'in Cannes film festivalinde tanışıp evlenmesi sebebiyle tüm dünya tarafından tanınır ve izlenir olmuş. Zarafetiyle bilinen prenses evliliği uğruna sinemadan vazgeçmiş, 3 çocuk sahibi olmuş ve ne yazık ki  kızının kullandığı bir arabada geçirdiği trafik kazasında 52 yaşında hayata veda etmiş. Ama Monako halkı tarafından hep sevgi ile anılmış. Biz de güzel yıldızın fotoğraflarından bazılarını eski şehir meydanındaki reklam panolarında gördük.








Eski şehir sokakları Fransa'daki benzerlerinden çok daha bakımlı ve temiz.











Sırada, çocukluğumun karakterlerinden Kaptan Coustea'nun da bir dönem müdürlüğünü yaptığı, deniz sever bir prensin koleksiyonu olarak başlamış ve şu anda dev bir akvaryuma dönüşmüş Oşinografi Müzesi.




Artık ayaklarımıza kara sular indi. Ayrılma zamanı. Otoparka doğru yürürken son durağımız dev binaların gölgesinde minik bir vaha olarak Japon Bahçesi. Bu botanik bahçesi çeşitli bitkileri, kırmızı balıkların yüzdüğü süs havuzlarıyla günün yorgunluğunu atmak için uygun bir mekan. Gri bulutlar Monako'ya ulaştı artık. Yağmur geliyor. Bizi güneşle karşılayan Cote D'Azur, gri bir havayla uğurluyor. 






Şaşırdık çünkü:
  • Jet sosyetenin mekanı olarak bilinen Cote D'Azur'da evler ve tesisler gayet alçak gönüllü
  • Sokakta gördüğümüz insanlara bakılırsa nüfusun yaş ortalaması 75 ve üstü
  • Fransa'daki balık sofrası bir Türk'ün anladığından çok farklı:(
  • Birlikte kafeye gitmiş insanlar karşı karşıya değil, yan yana oturup sokağı izliyor.
  • Monte Karlo kumarhanesine Monakolular giremiyormuş!


İSVİÇRE

Yine bir Avrupa ülkesi ama işin içinde dağlar, göller, peynir ve çikolata var dedik ve çıktık yola. Bugün İsviçre olarak bilinen Helvetia&...