25 Aralık 2017 Pazartesi

ALMANYA - KUZEY REN-VESTFALYA




Yine bir Kasım tatili ve biz yeni yerlere yolcu. Gezenti kardeşlerimiz Feride ve Tuncay'ın Almanya'daki mekanları Kuzey Ren-Vestfalya'nın kıyıda köşede kalmış; gitmeye fırsat bulunamamış noktaları, bu kez gezentilerin  rotasını oluşturuyor. Avrupa noel ve paskalya zamanı bir başka süslü püslü. Şansımıza bizim de tatillerimiz bu iki döneme denk geliyor. Açılışı Bonn Weihnachtsmarkt ile yapıyoruz. Çocuksu bir sevinç kaplıyor insanın içini bu ışıltılı ortamda. Gluewien da  ayrı bir sevinç sebebi. Zira hava çok soğuk:)




















Noel pazarlarında sıcak şarabı kağıt bardakta alabileceğiniz gibi böyle özel kupalarda da alabiliyorsunuz depozit ödeyerek. İsterseniz de bizim gibi hatıra olsun diye geri vermeyip eve getiriyorsunuz.






Işıltının yanısıra tezgahlar benim gibi şekerseverlere bile fazla gelecek denli çikolata ve şeker dolu. Bizi balık kokuları çekiyor ve kendimizi geleneksel yöntemle, Norveç Flam'dan (gezentilerin geçen yıl ziyaret ettiği) gelen somon balıklarının, tahta panellere çivilenip ateşe yakın bir noktada tutularak pişirildiği bir tezgahın önünde buluyoruz. Pişen balıklar mayonez ve salatanın da koyulduğu çıtır ekmeklerin içinde elinize tutuşturuluyor. Döke saça, ayaküstü yiyorsunuz. Çok da keyifli oluyor:)



















Sabah, brötchen alışverişini bahane ederek, gide gele kendimizi sakinlerinden saymaya başladığımız güzel Erpel sokaklarında bir yürüyüş yapıyoruz.











LVR-Freilichtmuseum Kommern

İlk gün için listemizde Kommern var. Kommern Erpel'e yaklaşık 80 km mesafede küçük bir yerleşim ve 15 yüzyıl  Almanyasındaki (ki o zamanlar bu bölge Fransızlara ait) köy yaşamını anlatıyor. Burayı ziyaret etmekle hem çok keyifli bir kır yürüyüşü yapmış oluyor insan, hem de kendini o köyün sokaklarında hissediyor. Evlerin içine girilebiliyor; o dönem kullanılan eşya, araç-gereç görülebiliyor; köyün okulunda sıraya bile oturulabiliyor:) Evler gerçekten o dönemden kalma ancak bulundukları yerden getirilerek burada yeniden bir köy kurulmuş.










Feride sobayı çok sevdi


Tuncay okula kaydoldu.


Askıda asılı el örgüsü bezler tahta silgisi


















Adeta bir film platosu gibi bu açık hava müzesinin bir de kapalı bir alanda 1794'den 1955'lere uzanan dönemde yaşanan hayatı anlatan bir bölümü var. Sokaklarında yürüyor ve evlerin pencerelerinden içeri bakarak o günlerin yaşamlarına tanıklık ediyorsunuz.

LİMBURG AN DER LAHN

Limburg'da ilk yerleşim, 7. yüzyılda yapılan kaleyle başlamış. 12. yüzyılda şehir surlarla çevrilmeye başlanmış ama 1344 de veba salgınından nasibini almış ve 1862'de önemli bir tren istasyonu oluncaya dek toparlanamamış. Kereste çerçeveli evlerin en iyi korunduğu yerlerden olan Limburg'un en eski evi 13. yüzyıldan. 





Yanlış görmüyorsunuz. Evler yamuk:)




 Yedi Günah Evi: Kıskançlık, açgözlülük, oburluk, şehvet, kibir, tembellik ve öfke. Birbirinden insani bu yedi günahı sembolize eden 7 ahşap heykelle donatılmış bina da görülmeye değer.


Limburg'da yeterince ıslanmamışız gibi 77 km ötede Frankfurt'a gidiyoruz ve noel pazarında hızlı bir tur atıp derme çatma da olsa üzeri kapalı bir mekanda balık çorbası ve sıcak şarap içiyoruz.

Yağmurdan sebep pazar çok sakin



MONSCHAU
Almanlar için dahi görülesi şehirler listesinin başlarında yeralan bir başka ortaçağ şehri. Ortasından sakin sakin akan Rur nehri ile Karlovy Vary'i andıran Monschau, Belçika  sınırında. Şansımıza bugün güneş de var. Güzel sokakları doya doya dolaşıyoruz. Ama hava yine çok soğuk:)










TRİER 
Monschau'dan ayrılıp bu gece kalacağımız ve yarın gezeceğimiz Almanya'nın en eski şehri Trier'e doğru yola çıkıyoruz. 113 km sonra otelimize bavullarımızı bırakıp doğru gidiyoruz eski şehir merkezine. Bu yolculuk weihnachtsmarkt yolculuğu. Yine ışıl ışıl bir pazar yeri. Hava buz gibi ama şarap ve sohbet sıcak. Cıvıl cıvıl bir insan kalabalığı.  Almanya'da ne yenir? Şinitsel ve patates tabii ki:) Kartoffel Restaurant Kiste (patates sepeti) adından da anlaşılacağı üzere şinitsel, patates ve bira için Trier'deki en iyi adres. 





Trier, MÖ 16. yüzyılda Roma İmparatoru Augustus tarafından kurulmuş ama önceden de Keltlerin işgali altındaymış. Kuzey Romanın başkenti olarak hizmet etmiş; 1815'de Almanların yönetimine geçene dek Fransa ve Almanya arasında pek çok çekişmeye sebep olmuş. 2. Dünya savaşından da nasibini almış olan şehir, 1984'de 2000 yaşını kutlamış bulunuyor.



Porta Nigra'dan şehir manzaras


Porta Nigra





















Porta Nigra, Roma dönemine ait, şehrin 4 kapısından ayakta kalan tek kapı.



Haupmarkt

Almanya'nın en eski eczanesi. Tarih 1241


Church of our Lady

Dom katedralinin yanında yer alan Church of our Lady, Almanyanın en eski gotik kilisesi.

Karl Marx'ın evi

Karl Marx'ın 1818'de doğduğu ev şu anda müze olarak gezilebiliyor ancak tadilat olduğu için biz gezemedik. Bu arada burada evler çok farklı. Şu ana kadar gördüğümüz kereste çerçeveli evler küçük şehirlerde yaygın. 

Gün akşama dönerken yeniden ışıklar yandı ve biz Erpel'e doğru yola çıktık.

AHRWEİLER
























    Ahrweiler, kırmızı şarap üretimiyle ünlü bölgelerden. İlk yerleşim 893 yılında ama şu anda görülenler orta çağdan kalma izler. Şehrin duvarları gayet iyi korunmuş. Her ev güzel, her detay fotoğraflanmaya değer. Meydanda tatlı bir noel pazarı kurma telaşı. Hava yine çok soğuk ve yağmurlu. Minik bir şarap evine sığınıp sıcak şarapla bu sevimli kasabaya kadeh kaldırıyoruz.









Ahrweiler'ın tüm evleri güzel ama üzerindeki yazı sebebiyle bence bu en güzeli.
"Bu ev benim evim ama benim evim değil. Benden sonra 3. bir kişi ödünç alacak. Sonra da 4. bir kişi. Söyleyin o zaman: Bu ev kimin evi?" yani "Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?" Dünyada önemli bir yer tuttuğu yanılgısında olanlara, 1584 yılından kalma bu evin mesajı tokat gibi geliyordur eminim.

SİEGBURG

Siegburg Bonn ve Köln'e taş atımı mesafede, 40 000 nüfuslu bir yerleşim. Son akşamımızı oradaki noel pazarına ayırdık. Ama ne pazar! Görmeseydim üzüleceğim türde bir ortaçağ noel pazarı. Ahşap direkler ve ham renkte çadır beziyle kurulmuş stantlar mum ışığıyla aydınlatılmış. Satılan her şey el yapımı. Tezgahlarda çalışanlar son derece profesyonel ortaçağ kostümleri giyiyorlar; hatta döndükten sonra okuduğum bir kaynağa göre aksanları bile o döneme özel. Diğer pazarlardaki boyalı şeker, kurabiye yerine burada daha önce gördüğümüz tahta plakada çivilenerek pişirilen somonlar, taş fırın ekmekleri, domuz çevirme ve balın fermente olmasıyla yapılan bal şarabı var. Elektronik müzik yok. Dolayısıyla insan kalabalığına rağmen tatlı bir sükunet var. Zaman zaman küçük bir sahneye müzisyenler çıkıyor ve halk şarkıları çalıyorlar. Yer yer ateşler yanıyor. Son gece bundan güzel olamazdı herhalde. Son kez sıcak şarap kupalarımızı dostluğa ve gelecek gezilere kaldırıyoruz.









 İlginç çünkü:

  • noel pazarlarındaki insanlar hep ayakta. Türklerin bu masabaşında oturma aşkı nereden kaynaklanıyor acaba?
  •  pazartesi günleri Erpel gibi küçük yerleşimlerde fırın kapalı
  • bu bölge ya yabancı turist almıyor ya da Almanlar almadığını düşünüyor. Çünkü müzelerde bile İngilizceye rastlamak pek mümkün değil.


İSVİÇRE

Yine bir Avrupa ülkesi ama işin içinde dağlar, göller, peynir ve çikolata var dedik ve çıktık yola. Bugün İsviçre olarak bilinen Helvetia&...