İspanya'nın 19 özerk bölgesinden Endülüs'ü 1 yıl önce görmüş olan gezentiler bu kez Madrid-Valensiya-Barselona üçgenini keşfetmek üzere Barselona havaalanında buluşup çıktılar yola...
MADRİD
Bu yolculuk boyunca yarı evimiz olacak arabamıza kurulup yağmurlu Barselona'yı geride bırakıp 312 km ötedeki Zaragoza'ya gidiyoruz. Zaragoza'ya akşam saatlerinde varıyoruz. Amaç, ilk hedefimiz olan Madrid'e giden yolu bölmek. Hem zaten biz gezentiyiz; gittiğimiz her yerden ayrı bir keyif alıyoruz.
Ertesi sabah zeytinsiz ve peynirsiz:) bir kahvaltının ardından ilk hedefimiz Madrid. 317 km yolumuz var. İspanya'nın bu bölgesinde de Fransa'daki gibi acımasız otoban ücretlerine maruz kalarak yolumuzu tamamlıyoruz ve bavul indirmek için bile durması yasak sokağındaki ilk otelimiz Apartamentos Good Stay Prado'ya ulaşıyoruz. Güneş almayan, bitişik nizam binaların sıralandığı bir sokakta ama merkezi bir konumda. Bu iyi haber, zira arabamızı gelir gelmez yakındaki kapalı bir otoparka terk ediyoruz:) Tabanlara kuvvet. Yerleşme telaşına bile düşmeden çıkıyoruz Madrid sokaklarına. Karnımız aç, hemen önümüzde yenmezse olmazlardan bocadillo de calamares satan pub görünümlü bir mekan. Çok da içimize sinmese de burası Avrupa, bir şey olmaz deyip koca ekmeğin içine doldurulmuş kalamarları mideye indiriyoruz. Bizde tarator eşliğinde sunulan kalamarı tercih ederim, onca ekmeği yemenin alemi yok.
Bocadillo de calamares |
Akşam yemeği için Madrid'de önerebileceğimiz mekan, kendine özgü canlı ortamı, sevimli ve usta garsonları, balık çeşitleri ve enginarıyla La Plateria.
Sabah kahvesini Plaza Mayor'un 9 kapısından birinin yakınındaki sevimli bir kafede içip yağmurlu Barselona'ya inat güneşli Madrid'in sıcaklığının tadını çıkarıyoruz. Feridun bizdekinin benzeri sandığı olan yaşlı bir amcaya ayakkabılarını boyatıyor.
Şu anda turistlerin uğrak noktası olan meydan, 1620'de III. Felipe döneminde açılmış. Görünen heykel de o zaten. Şehrin tarihindeki pek çok önemli olaya tanıklık etmiş meydan 50 000 kişi kapasiteli. Boğa güreşleri, dini törenler, halka açık yargılanmalar ve idamlar ve oyunlar için kullanılmış.
Plaza Mayor |
Kocaları Spiderman'in elinden zor kurtardık:) |
Hamurişleri |
Yunan:( baklavası |
Zeytinler çok havalı ama tadları turşu:) |
Her biri bir sanat eseri adeta |
Bizim favorimiz, acı sosla tatlandırılmış ve büyük bir balığın etinin ince doğranmış hali olan GULAS. Kurtçuk görünümü sizi yanıltmasın. Gayet lezzetli. |
İspanyol omleti |
Duvarları ipek kaplı salon |
Chocolate con churros |
Müzenin kafesinde aç ve yorgun gezentiler |
Brokoliye benzemiyorlar mı? |
VALENSİYA
Valensiya'ya varıyoruz. Apartamentos Plaza Picasso'da kalıyoruz. Zevkle döşenmiş; 2 oda 1 salon kocaman mutfak ve banyosu olan süper 1 dairemiz var. Her zamanki gibi bavulumuzu içeri koyup hemen gezentiliğin hakkını vermeye çıkıyoruz sokaklara. Akşam yaklaşıyor. Hedef eski şehir ve akşam yemeği. Hafiften yağmur ciseliyor. Eski şehrin
sokakları Endülüsteki sokakları andırıyor. İspanya paella ile ünlü ama paellanın anavatanının Valensiya olduğunu duymuştuk. O zaman bu akşam paellaya yiyeceğiz ama ayaküstü tapas yenen büfe tarzı bir yer denk geliyoruz. Tezgah, ne olduğunu anladığımız ve anlayamadığımız tapalarla dolu. hafif bir atıştırma niyetiyle oturduğumuz yerde çıtır enginar kızartması (yağlı ama lezzetli), patatas bravas (iri kuşbaşı doğranıp hafif kızartılmış patates kızartması:(
Valensiya'da sabah oldu. Güneşli güzel bir gün. Kaldığımız apartmandan yürüme mesafesi uzaklığındaki Biopark'a gidiyoruz bugün. 10 hektarlık bir alanda 2008 yılında kurulmuş olan ve Afrika flora ve faunasına sahıp bu parkta 4000e yakın hayvan yaşıyor ve hayvanlar ziyaretçilerden kafeslerle değil gölet, dere ve kaya gibi doğal ayraçlarla ayrılmış. Benzerini Dubai'de gördüğüm bu tür parklar vahşi hayvanlarla insanları buluşturmanın en iyi yolu sanırım. Keyifle gezdik.
Çıtır enginar
Çıtır enginar
Patatas bravas |
Eski şehre geri dönüyoruz. Sevimli evler ve portakal ağaçlarıyle bezeli her yer. Yürüyüşün ardından Mercado Central'in hemen karşısındaki, dünkü tapacı Freiduria Boatella Tapas'a oturuyoruz.
Endülüste hiç karşılaşmadığımız bir baharatla tanıştık burada. Ahtapotun üzerine ekiyorlar. Adı pimenton de la Vera. Toplandıktan sonra 2 hafta tütsülenmiş olan bir kırmızı biberin toz hali. Gezenti Feridun da Malaga'da tanışıp o gün bu gündür hasretini çektiği navajaslarla buluştu yeniden. İspanya gerçekten de denizürünüseverler için tam bir cennet.
BARSELONA
Sırada 350 km ötedeki 3. şehir Barselona var. Dersimizi aldık. Paralı otobanlardan uzak duracak şekilde rotalar seçerek yolalıyoruz. Zira otoban geçişleri el yakıyor.
Barselona'daki ev sahibimiz bir gece önceden bizimle bağlantı kurdu. Barselona ve kalacağımız yerle ilgili detaylı bilgi aktardı ve yol boyunca da yaklaşıp yaklaşmadığımızı soracak kadar ilgili. Merakla tanışmayı bekliyoruz. Barcelona Urban Apartments daracık bir sokak üzerinde, dışarıdan eski görünen 3 katlı bir apartmanda. Ancak içi her tür ihtiyaç düşünülerek yenilenmiş, ütü tahtasından baba koltuğuna kadar her şeyin olduğu 2 oda bir salon bir daire. Balkona çıkıp bakınca yakınımızdaki minik meydana sahne kurulduğu ve ses kontrolü yapıldığını görünce bir etkinlik olduğunu anlıyoruz. Biraz dinlenip akşam yemeğine giderken bu yolculuk boyunca rastgeldiğimiz en sevimli ortamın tam da içine dalıyoruz. Barselona'da yaşayan Katalan öğrenciler önemli bir günü kutluyorlarmış meğer. Halk danslarını bu kadar iyi bilmeleri, Amerikan kaynaklı dans ve müzikten ötesini bilmeyen İstanbul'daki gençlerimizi üzülerek hatırlattı bana. Hiç unutmayacağım, hoş bir manzaraydı.
Casa Mila |
Casa Batllo |
Gaudi'nin müze evi |
Ayaklara kara sular inmiş, karınlar gurulduyor ve biz methedilen bir tapacıya gideceğiz bu akşam. Adı Txapela, sadece tapa satıyor ama tapa benim için koca bir parça ekmeğin üstüne akla gelebilecek her tür malzemenin konmasından öte bir anlam taşımıyor. Çocukken beklenmedik misafirlere hazırlanan ekmek üstü kaşarın ya da sucuğun ispanyolcasını bilmiyorduk o zamanlar:) Meğer annem de bir tür tapacıymış. Aşağıdaki tabakta gördüğünüz her parça 2 ya da 3 avro... Fransa'daki tartar kadar olmasa da tapa da bana pek uymadı yani.
Evimize gidip kendi akşam yemeğimizi kendimiz hazırlıyoruz.
Yapımı 1902-1961 yılları arasında gerçekleşen kilise konumu, çepeçevre yerleştirilmiş 12 havari heykeli ve en üst noktadaki İsa heykeli ile oldukça görkemli. Önce asansör sonra da silindirik bir merdivenle en yüksek noktasına çıkabiliyorsunuz.
Lunapark mevsim sebebiyle henüz açık değil. Roller coasterler öyle yerlere yerleştirilmiş ki kendinizi şehrin üzerinde uçuyor hissetmeniz olası. Gerçi bunun, benim gibiler için hayali bile imkansız:)
Barselona'ya tepeden bir selam çakıp iniyoruz sahile. Burası La Barceloneta, yat limanının yakınlarındaki plaj. Geniş bir kumsalı ve kumsalın kenarında da kafeler ve restoranlar var. Yazın çok yoğun bir bölge olduğu kesin. Denizin kokusunu hissetmek, kumda yürümek gezentilere çok iyi geldi. La Barceloneta'yı unutulmaz kılan Carpe Diem Lounge Club. Dışarıdaki alanı keyifli ama benzerlerinden farklı değilken iç mekan gördüğüm en iyi dekorasyona sahip. Adından da anlaşılacağı üzerine spiritüel bir ortam yaratılmış. Buda heykelleri, tütsüler, localar. Görülesi bir mekan. Meditasyon arzusu uyandırıyor insanda:)
Artık son gün... Hala görülecekler var. Barselona'ya 2-3 gün daha ayrılabilirmiş diyerek sabah Poble Espanyol'a gidiyoruz. Burası 1929'da uluslararası bir sergi amacıyla yapılmış, İspanya'yı farklı bölgelerinin binaları, yaşam stilleri, iş kollarıyla tanıtan bir açık hava mimari müzesi.
Cam atelyeleri |
Güzel balkonlar |
Endülüs sokakları |
Sırada bir pazar yeri daha var. Mercat de la Boqueria. Pazar kısmı çok farklı değil ama bizim Taksim büfeleri usulü yüksek taburelere tüneyip ortadaki açık mutfakta yemeğinizin hazırlanışını izleyebileceğiniz El Ramblero, harika deniz ürünü yiyebileceğiniz en iyi mekanlardan biri. Hareketi, yiyecekleri sunumu, servisteki hızlılık akılda kalan cinsten.
Karnımız doydu, son nokta ünlü La Rambla. Sağlı sollu mağazaların olduğu ama ortadaki geniş refüjün de yürüyüş yolu olarak tasarlandığı hoş bir cadde ama gezentilerin pek alışverişle arası yok. Son hediyelikler alınıyor ve bavullar hazırlanmak üzere eve dönülüyor.
İlginç ama...
*Yaşlı hanımların çoğu kürk manto giyiyor.
*Kumaşçı ve yüncü dükkanları her yerde, oldukça eski görünümlü ama müşterileri bol.
*İspanyollar kızartma yapmayı beceremiyor:(
*Çok patates kullanıyorlar.
*Ortalık zeytinyağda kavrulmuş soğan kokuyor.
*Zeytinler artık kornişonlarla beraber turşu kavanozlarında.
*Şehirlerarası yol üstü tesisleri oldukça döküntü
*Parkomata para ödediğiniz halde dibinizde biten değnekçiler var.
*Barselona metrosu çok bakımsız ve sığ.
*Enginar çok bol.