31 Ağustos 2018 Cuma

SİCİLYA





İtalya'nın ayakucunda, Akdeniz'in en büyük adası yatıyor. Bizim de rotamız bu kez oraya, Sicilya'ya doğru. Gezgin dediğin gitmeyi sevendir; nedeni, niyesi olmaz haliyle... 5 milyon nüfuslu adada ilk yerleşim İ.Ö. 11. yüzyılda. Yunanlılardan, Romalılara, Araplardan Normanlara kadar pek çok yönetim görmüş bu ada, 1861'den bu yana İtalya'nın 20 özerk bölgesinden biri olmuş. Şehirler arası yolları narenciye ve zeytin ağaçlarıyla süslü, şehirleri bakımsızlıktan dökülen kocaman binalarla dolu bir ada. Adanın simgesi 3 bacaklı medusa bir söylentiye göre 3 köşeli adanın şeklini, bir diğer söylentiye göre de dünyanın pek çok yerini dolaştıktan sonra adanın bereketinden etkilenerek burada yaşamaya karar kılmış 3 su perisinin hikayesini anlatıyor. 



TAORMİNA
Katanya havalimanında buluştuk ve çıktık yola. 52 km ötedeki Taormina ilk durağımız. Asıl yerleşimin denizden yukarıda olduğu bu sevimli kasabada bir kır otelinde kalıyoruz. Sabah ilk günaydın Etna'dan. Ağırbaşlı bir edası var. Katanya ve Taormina'nın ortasında olduğundan bu bölgede nereye giderseniz gidin sanki hep peşinizde. Ofluyor, pufluyor; sürekli tütüyor:)


 Sabah güneş dolu bir kahvaltıyla başlıyoruz güne. Büfe tatlı hamurişi ağırlıklı. Peynirler zar kalınlığında, haşlanmış yumurta bulmak lüks, zeytinin adını bile anmayalım.

SAVOCA KÖYÜ


Sicilya deyince mafyayı hatırlamamak mümkün değil. 19. yüzyıl sonlarında başıbozuk çetelerle başedemeyen Napoli kralının bazı çetelere polislik görevi vermesiyle başlamış; sonra da kontrolü iyice ele almasıyla başa çıkılamayan hale gelen mafya gitgide köklenmiş. 1992'de Falcone ve Borsellino adlı iki vatansever savcı canları uğruna mafyaya tarihte görülmüş en büyük darbeyi vurmuş. Şimdi mafya nerede? Hala varlar, aralarında hesaplaşmaları sürüyor ama daha da acısı yönetime de sızmış durumdalar. Bir blogda okuduğum gibi, mafya açıldığının ertesi günü çöken otobanda, gereksiz yere yapılmış viyadüklerde... 
Savoca Köyü ise, Coppola'nın ünlü Baba filminde gizlenmek için bu küçük dağ köyüne sığınan Al Pacino'nun güzel köy kızına aşık olduğu ve evlendiği yer.
Bar Vitelli ise Al Pacino'nun kayınpederinin mekanı. Tam da bizim oturduğumuz masada oturup kızı istemişti babasından. Burası halen kafe olarak çalışıyor ama aynı zamanda minik bir BABA müzesi.

Coppolo vizöründen denize bakıyor bu kez



Gelin ve damat bu yoldan yürümüştü.

Savoca Köyü müthiş huzurlu bir yer. Sokaklarında kedilerin tembel tembel güneşlendiği, ağaçları çiçeklenmiş bu köyde, küçük bir dükkandan aldığım Sicilyanın en güzel ekmeği, sebzeli ekmek belki de bu yolculukta yediğim en lezzetli şey. Tavsiye edilen granite ise, dondurulup incecik parçalanmış limonata:)


Limonlu granite
ISOLA BELLA
Savoca Köyünden Taormina'nın deniz kenarına iniyoruz. Sıcacık güneşli bir gün. Yazın çok hareketli olacağı her halinden belli bir plajı var Taormina'nın ve karaya incecik kumdan bir yolla bağlanan güzel bir adası. 





Kumsalda bahar güneşinin tadını çıkaran aylak gruba biz de bir süre dahil oluyoruz ama bugünün programı Taormina'nın denizden yüksekte kurulmuş olan merkezinde bitecek. İsteyenler merkeze deniz kenarından teleferikle de çıkabiliyor ama sezon dışı olduğu için teleferik de kapalı, merkezdeki pek çok dükkan ve restoran da.


Bir ucunda Porta Messina, diğer ucunda Porta Catania olan Umberto caddesi boyunca yürüyoruz gün usulca akşama dönerken. Altlarında restoran, kafe ya da dükkan olan 2 katlı ev dizisi cadde boyunca. Binalar arası daracık geçitler, ara sıra küçük bir meydan ya da güzel balkonlar çıkıyor karşınıza. Ama çoğu yer kapalı. Taormina kış uykusundan henüz uyanamamış bir tatil beldesi anlayacağınız.
Balkonlardaki saksılar Sicilya'ya özgü Testa di Turco yani Türk'ün Kafası. 1000li yıllarda Doğudan Sicilya'ya gelen tüm koyu renk tenli insanların Türk olduğuna inanılıyor. Efsaneye göre o yıllarda, balkonda çiçeklerini sulayan güzel Sicilyalı kız, yoldan geçen Arap bir gence aşık olmuş. Malum bu aşk hikayeleri mutlu sonla bitmez. Bu da onlardan. Aşıkların beraberliğine, gencin memleketinde onu bekleyen bir eşi ve çocuğu olduğu haberiyle bulutlar üşüşmüş. Bu ayrılığa dayanamayacağını düşünen kızımız gece uyurken genç adamın başını kesip balkona koymuş ve anlaşılmaması için de içine fesleğen ekerek saksı süsü vermiş. O gün bu gündür balkonlarda hep bu saksılar. 







Okuduğum tüm bloklarda tavsiye edilen Sicilya'nın ünlü tatlısı canolliyi tam da tavsiye edildiği yerde, tam da Taormina'da yiyoruz. Silindirik bir şekil verilmiş yağlı hamur, kızartılmış; içine arzu ettiğiniz türde krema dolduruluyor. Biz ricottalı ve çikolatalı olanı yedik. Asla akılda kalıcı bir tat değildi malesef:(
















9 Nisan Meydanı, 1860'da Taormina katedralindeki ayin sırasında cemaatin, Garibaldi'nin adaya ayak bastığı haberini aldığı meydan. Bu olay sonrası Sicilya, İtalya'nın yönetimine geçmiş oluyor.  Bir yanda Etna'nın ihtişamı, bir yanda da sahilin güzelliğini doya doya izleyebileceğiniz bir balkon sanki burası.




































CEFALU
Geceyi Taormina'da tamamlayıp ertesi sabah 217 km ötedeki sahil kasabası Cefalu'ya gidiyoruz.


 Burası sadece yazın gelinmesi gereken, kışları uyuyan cinsten sahil kasabalarından. Sadece hayatta kalmak için gereken dükkanlar açık. Sahilde kısa bir yürüyüş, daracık sokaklardan merkeze gitme çabası, guruldayan mideler, yemek yiyecek açık bir yer bulamama, bir barın vitrininde kalmış mezemsi yiyeceklerle karın doyurma çabası buradan aklımızda kalanlar...

Yaşlı amcalar buluşmuş; birbirlerine yarenlik ediyor.


Suları sodalı akan, Roma döneminden kalma kasaba çamaşırhanesi


Cefalu'ya veda etmeden az önce



Sahilden 23 km yukarıda dağların arasındaki bu geceki mekanımıza geri dönüyoruz. Ev sahibimiz genç endüstri mühendisi Guisseppe'nin tavsiyesi üzerine gittiğimiz mekan da kapalı olunca açık bulduğumuz ilk restorana atıyoruz kendimizi. Burası kendi şaraplarını üreten bir yer. Çok güzel bir zeytinyağ ve güzel bir ekşi maya ekmekle, yemek gelene kadar öğlenden beri guruldayan mideleri nihayet susturuyoruz. 


Caciocavallo peyniri dışı parafinle kaplı, asılarak eskitilen, ısıtıldığında eriyen ama sonra da hızla sertleşen bir peynir. Başlangıç olarak bir de onu yedik. 



"Sicilyadayız, makarna yemeliyiz" kafasıyla ısmarladığımız mantarlı tagliatelle, yarı pişmiş haliyle kesin benim damak tadıma uygun değil:(





PALERMO

Yeni güne 89 km uzaktaki Palermo'da devam ediyoruz. Navigatör bizi ana caddeye dik inen bir sokaktaki eski yüzlü bir apartmanın önüne getirdi. 100 metre daha ilerlesek çöplerin yol kenarına yığıldığı, balkonlarda perişan çamaşırların asılı olduğu, köşesinde el arabası içinde leblebi çekirdek satan amcanın olduğu sokağa gireceğiz ki bu hiç arzu etmediğimiz bir şey olur. "Allahım bu binanın içindeki daire nasıldır acaba?" kaygısıyla dev kapının açılmasını bekliyor ve Avrupa'nın diğer ülkelerindeki benzerleri gibi eski yüzlü bu binadan beklenmeyecek kadar güzel bir iç mekanla karşılaşıyoruz. Her şey pırıl pırıl... Ev sahibimiz burada da Guiseppe:) Ama bu pek sevecen değil. Bizi yerleştirip bir an önce ayrılma niyetinde. Palermo'da sınırlı trafik uygulaması olduğunu, arabayla yakınımızdaki ana caddeye çıktığımız her gün 5 avro karşılığı bir kart alıp, üzerindeki numarayı bir yere mesaj atmamızı söyledi. Yardımsever Sicilyalılar sayesinde üstesinden geldik ama bayağı uğraştırdı bizi bu uygulama. 

                                                                                                                                                                                                                                  


İlk durağımız Garibaldi Bahçeleri. Küçük bir park ama içinde 25 metre yüksekliğinde 150 yaşında bir kaç benjamin fucus var ki görülmeye değer.



TEATRO MASSİMO

Sırada oldukça hareketli bir meydan olan Verdi Meydanındaki İtalya'nın en büyük opera salonu Teatro Massimo var. 1875-1897 yılları arasında başkentin prestijini arttırmak için yapılmış, akustiği ve Baba 3 filminin final sahnesine ev sahipliği yapmış olmasıyla ünlü. 

Açılış gecesi 3000 konuğu ağırlamış olan opera salonu, güvenlik sebeplerinden dolayı şu anda 1300 kişiden fazlasını kabul etmiyor. Yapımı sırasında kaynak sıkıntısının çokça yaşandığı salon, halkın bağışlarıyla tamamlanmış ve o zamana dek adı mafyayla anılmış olan şehrin yeni sembolü olmuş. Yapıldığı günden bugüne, kapılarını elitlerden çok halka açmış olması da başka bir ayrıntı. Sahnesi salonundan büyük olan tiyatro, 2. Dünya Savaşı sırasında Amerikan ordusunun pilotlarına Palermo'da vurulmaması emredilmiş 3 yerden biri.




25 dakika süren rehberli tur, merkezinde durup konuştuğunuzda sesinizin mikrofondan çıkıyormuş efektini kazandığı Eko Odasını görme imkanı da sağlıyor. Rehberimizin teatral anlatımı da oldukça iyiydi.


















Turumuz bittiğinde akşam çökmüştü bile meydana. Blogların tavsiye ettiği iyi bir lokanta bulma çabası defalarca boşa çıktı. Hepsi kapalıydı. Sonunda ayaklarımıza kara sular inmişken güzel bir deniz ürünleri restoranına denk geldik. 


Yüzümüzden yorgunluk akıyor:)


FONTANA PROTERİA
Palermo'da arabalı olmak tam bir ceza. Sabah ilk iş, akşam "Arabayı nereye park etsek daha güvenli ve uygun fiyatlı olur?" arayışıyla bıraktığımız noktaya yürürken dev bir çeşme olan Fontana Proteria'nın yanından geçiyoruz.   16. yüzyıldan kalma bu çeşme ve meydan çıplak erkek ve kadın heykellerinin o dönemde utanç verici olarak bulunması sebebiyle Utanç Meydanı ismiyle anılıyor.











Arabaya vardığımızda arabanın yerinde duruyor olduğunu görme sevinci, Bangladeşli sokak satıcısından aldığımız bizim arabanın olduğu yerin ücretsiz park alanı olduğu haberiyle ikiye katlandı. 

MERCATO DE CAPO

Mercatosever gezentiler olarak, gelmeden önce buradaki mercatoları da listeye almıştık ama gördük ki buradaki mercato tipi İspanya ya da Fransa'dakilerden çok Türkiye'dekilere benziyor. Ama yine de mercato candır çünkü bizden farklı bir sürü detay var.


Ters çevirdikleri bir meyve sandığının üzerinde oyun kağıtlarıyla ayaküstü oyun oynayan amcalar



Hazır yemekler deniz ürünü ağırlıklı


Enginar ve rezene her köşe başında ve de pazarda. Karnabaharlara dikkat!

Sokaklarda da satılıyor bu haşlanmış patates ve enginarlar. 


İsteyene ızgara soğan da var:)


Zeytinler burada henüz olmamış acı haliyle de yeniyor


Pazarda et satışı! Burası Avrupa!

CATACOMBE DEİ CAPPUCCİNİ
Image result for mumya müzesi palermo
Pazar turundan sonra sırada pek de içimizin çekmediği bir müze ziyareti var. Ama gezenti sorumluluğu ağır basıyor ve Mumya Müzesi Catacombe dei Cappuccini'ye gidiyoruz. 1599'da Cappuccini Manastırının sevilen rahibi ölünce, ona gösterilen saygı sebebiyle mumyalanmasıyla başlıyor hikaye. Mumyayı da manastırın altında, çürümeyi engelleyen bir gücün olduğuna inanılan yere koyuyorlar. Ardından tüm rahipler, soylular ve aristokratlar da mumyalanarak buraya konuyor; burada olmak bir prestij haline geliyor. Mumyalanma işlemi Sicilya'ya özgü yöntemle yapılıyor. İç organları çıkarılan bedenler 8 ay boyunca sıcak hava üflenen bir ortamda kurutulup sonra da sirkeyle dezenfekte edildikten sonra giydirilip boynundan ve ayakucundan dik pozisyonda duvarlara sıralanıyormuş.Bakımı ölünün ailesi tarafından üstlenen mumya, aile bakımı kesince daha yukarıdaki raflara kaldırılıyormuş. Bu yeraltı mezarlığı 1880'de resmen kapatılmış ama 1920'lere kadar soylu ya da sanatçılar mumyalanarak buraya konulmaya devam etmiş. Çok ilginç ama bir o kadar da rahatsız edici bir müze. Ölüp toprağa karışmak eminim daha keyifli.

PALAZZO REALE

Sicilya Kraliyet Sarayı Norman sülalesinden beri kraliyet sarayı olarak kullanılmış. Şu anda parlamento binası olarak hizmet veren binada görülmesi şart olan mekan, Capella Palatina. 1140'da sarayın şapeli olarak hizmete açılmış olan ibadethanenin duvarlarında ince işçilik altın mozaiklerle dini hikayeler resmedilmiş. 50 penceresi sayesinde gün boyu gün ışığı, duvarlardaki hikayeyi aydınlatırmış. Duvarlardaki metinler Grekçe, Arapça ve Latince, 3 farklı dine ev sahipliği yapmış.



Sarayda bir de sulu boya resim sergisi gezdik ki unutulmazdı. Goethe'nin Sicilya'yı gezerken takip ettiği "Grand Tour" adlı rotayı, ondan sonra pek çok gezgin de izlemiş. Bu rota, adanın görülesi yerlerini içermenin yanı sıra, gezginler için bilişsel ve duygusal olgunlaşmanın da sembolü olmuş. Suluboya ressamı Fabrice Moireau aynı rotayı takip etmiş ve gördüklerini resmetmiş. Resimler Lorenzo Matassa'nın seyahatnamesi eşliğinde sergileniyor.







SİRACUSA

Palermo'ya veda edip 258 km ötedeki, adanın güneybatısındaki  Siracusa'ya varıyoruz. İÖ 734 yılında Yunanlılar tarafından kurulmuş bir şehir burası ve 3 köprüyle ana karaya bağlı Ortigia adında bir de adacığı var. Bu adacıktaki Apollo Tapınağı Sicilya'nın en eski antik tapınağı.

Apollo Tapınağı
Köprülerden biri

 Yazın hareketli olduğu tartışmasız mekanlardan biri burası da. Şimdi denize açılan sokaklarının çoğunda in cin top oynuyor.





Bingo! Akşam yemeği için neredeyse her yerin kapalı olduğu Siracusa'da Mc Donald's a bile razı olacakken, öyle bir balık lokantası buluyoruz ki sofrada bir deniz börülcesi bir de atom eksik. Allahtan gelmiyor da evden uzak olduğumuzu idrak ediyoruz. Laf aramızda güzel ahtapot, kalamar ve çeşit çeşit balık yiyoruz.

  











Adını anmaya değmeyecek otelimizde, pek de hatırlanası olmayan kahvaltı sonrası Ortigia Adasındaki Leonardo Da Vinci'nin tasarladığı modellerin birebir kopyalarının yer aldığı sergiyi geziyor ve dahi olmanın ne demek olduğunu bir kez daha hatırlamanın hayranlığı ile Siracusa'nın merkezinin dışında bulunan Yunan Tiyatrosu'na gidiyoruz.







TEATRO GRECO 

Dünyanın en büyük Yunan Tiyatrolarından olan Siracusa Yunan Tiyatrosu, İÖ 5. yy'da , seyircilerin yüzü denize doğru bakacak şekilde yerleştirilmiş 59 sırasında 15000 seyirciyi ağırlayacak şekilde kireçtaşı bir kayaya oyularak yapılmış.


Yaz aylarında tiyatro festivaline ev sahipliği yapan tiyatro biz ziyaret ettiğimizde dolu dizgin baharla kuşatılmıştı.











KATANYA


Hem bahardan hem de tiyatrodan oldukça etkilenmiş bir vaziyette yolculuğumuzun başladığı ve son durağımız olacak Katanya'ya doğru yola çıkıyoruz. 67 km sonra kendimiz Etna'ya ev sahipliği yapan, eski binaları isle kaplı büyük bir şehirde buluyoruz. Kalacağımız daire Sake Loft Giuseppe Garibaldi Caddesinde. Anahtarı sahibi Sara getiriyor.Dev bir kapıdan girilen avludan hayatımda gördüğüm en sefil, en bakımsız, en eski apartman merdivenleriyle çıkılan bir daire. Rezervasyonu yapan kişi olarak buranın Booking.com da nasıl 9 puan aldığına şaşarak ve heyecanla açıyorum kapıyı veeee asma katta yatak odaları olan cici bir daire karşılıyor bizi. Ev sahibimiz Sara genç, güzel bir kız. Dayanamayarak Sicilya'da binaların neden bu kadar bakımsız bırakıldığını soruyoruz. Cevap basit. "Bizim için binanın içi, giyim ve yemek daha önemli." Sara hem apartman hem de şehirle ilgili kısa bir briefing veriyor. Her tür ayrıntıyı düşünmüş harika bir ev sahibi. Telefon numarasını da bundan sonrasında gereken rehberlik hizmetleri için bırakıp ayrılıyor.Bir kahve, biraz yorgunluk atma ve vakit kaybetmeden yapılan planla atıyoruz kendimizi şehrin yaklaşmakta olan festival için süslenmiş sokaklarına. Sara'nın önerisiyle Scirocco Sicilian Fish Lab adındaki deniz ürünleri büfesine gidiyoruz. Burası tam da Taksim'deki büfelere benziyor. Müşteriler oldukça janti ama kağıt külahlarda alınan lezzetli deniz ürünü çeşitlerini yüksek tabureli küçük masalarda yiyorsunuz. Yediğimiz her şey çok lezzetli. Kesinlikle gidilesi bir yer. Balıklı arancini ve balık köftesi özellikle güzel. 


Fontana dell' Amenano


Fontana dell' Elefante

Etna Caddesi St Agata festivali için süslenmiş

Prestipino pastanesinde canolli denemesi
 İlk gece için oldukça çok şey gördük. Evimize dönüp güzel bir uyku çekiyoruz. Kaldıkları her yeri eve dönüştüren gezentiler, güne güzel bir Türk kahvaltısıyla başlıyor ve günü planlıyor. 
Bugün şehrin Aziz Agatha Festivali için donanmış sokaklarında gezeceğiz önce.                                                                Aziz Agatha 230ların başında, Katanya ya da Palermo'da soylu bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmiş ve oldukça erken bir yaşta rahibe olmaya karar vermiş. Romalı valinin ona olan aşkını reddererek rahibe kalmakta diretince, valinin nüfuzu sebebiyle yargılanarak göğüsleri kesilerek cezalandırılmış. O durumda zindana konan Agatha'nın yaralarını, yanında bir melekle ziyaret eden Aziz Peter iyileştirmiş. Ertesi sabah bunu gören vali, Agatha'yı ateşe atmaya hazırlanırken Etna imdada yetişerek patlamış. Bunun ilahi bir işaret olduğuna karar veren kilise Agatha'yı aziz ilan etmiş. O gün bu gündür 5 Şubat Aziz Agatha günü ve festival 1 hafta sürüyor. Şehrin balkonlarından üzeri A harfli bordo bayraklar asılı, ana caddelerde süslü festival arabalarının da yeraldığı geçit yürüyüşler var. Müzik, kalabalık. Tam festival...                                       
 



Önce Aziz Agatha Katedralini geziyor ve "Bu mudur aşk?" diyerek kendimizi festivalden sebep trafiğe kapatılmış caddelere atıyoruz. Parklar, dükkanlar, insanlar













Şehir merkezinin hemen dışında yazın hareketli olduğunu rahatlıkla tahmin edebileceğimiz, deniz kıyısı yerleşime giderek Etna'nın lavlarının denizle buluştuğu noktada kumsalın nasıl siyaha döndüğünü görüyoruz. 






Bu akşam yemek evde. Sanki 40 yıldır burada yaşıyoruz. Alışverişimizi yapıp loftumuza dönüyoruz. Mükellef bir balık sofrası ile bu geceyi taçlandırıyoruz:)


Son günümüzü Etna'ya ayırdık. Okuduğumuz tüm kaynaklar 3326 metre yüksekliğindeki Etna'ya bu mevsimde arabayla çıkanların kar lastiği ya da zinciri olması gerektiğini öğrenince, internet üzerinden bir tur satın aldık. Yetkiliyle sabah buluşacağımız saati ve yeri belirlemiştik. Randevu yerine vardığımızda gördüğümüz manzara eski model döküntü bir otomobil ve saçı sakalı birbirine karışmış genç bir adamdı. Artık yapacak bir şey yoktu. Turu satın almıştık. Otomobile yerleştik ve Etna'ya doğru yola çıktık. Rehberimizin adı bilin bakalım neydi? Yine Giuseppe:) Rehberimiz anlatımına daha yolda başladı. Sorduğumuz tüm soruları yanıtladı.  Etna'nın ilk kez 570.000 yıl önce patladığı tahmin ediliyor. Avrupa'nın en yüksek yanardağı en son 2012 yılında patlamış. 250 krateri ve sürekli gaz çıkışı var. Aktif bir volkan olması sebebiyle, sürekli izleniyor ve Katanya halkı durumuyla ilgili bilgilendiriliyor. Yani deprem gibi değil, hareketlendiği önceden biliniyor, lavlar yavaş hareket ediyor ama taşınamayan varlıklar zarar görüyor. Ancak lavlar toprağı beslediği için tarıma çok elverişli hale getiriyor. O yüzden de Katanyalılar şehirlerini defalarca ise boğan ama bir yandan da topraklarını doğal gübre işleviyle verimli kılan dağa öfkeli olmak bir yana minnet bile duyuyorlar. Rivayete göre Etna'nın patladığını duyan bir köylü, evini terketmeden önce masasına temiz bir örtü sermiş ve en güzel şarabını açıp masaya koymuş. Bir dağ bir eve ancak böyle davet edilir.

Etna ile ilgili bir kaç ilginç not:
*1381 yılında lavlar denize ulaşmış.
*1952'deki patlamada lav akışı 372 gün sürmüş. 
*Lavın temas ettiği toprak 50 yıl sonra yeşerebiliyor.
*Soğumuş lavlardan oluşan taşlar yol ve bina yapımında kullanılıyor.














 İlk durağımız volkanik bir mağara. Giuseppe bagajından kaskları ve tepe lambalarını çıkarıyor ve mağarayı geziyoruz.

1983 patlamasında lavlardan nasibini almış bir ev

Gaz çıkışı işlerin yolunda olduğuna işaret

Etna'nın zirvesine gaz çıkışı sebebiyle çıkmak mümkün değil. Biz 1900 metrelerdeki Silvestri Kraterini gezeceğiz. Rehberimiz otomobilini park edip bagajından bu kez yürüyüş batonları ve eldivenler çıkarıyor. Zira burada hava oldukça soğuk. Hatta normalde bu mevsimde burası karlı oluyor. 


Performansımız süper


Kraterin bacasının kenarındayız. Kolay mı?


Biz, Giuseppe ve krater


Turumuz sona erdiğinde rehberimizden gönülden teşekkürlerle ayrılıyoruz. Bundan iyisi olamazdı.

Son akşam yemeğimizi yine evsahibemizin önerdiği, Katanya'nın belki de en ilginç mekanında yiyoruz. A putia dell'Ostello'nun alt katında bir mağara var ve mağaranın içinden şehrin altından akan nehrin ince bir kolu da şırıl şırıl akmakta. Tabii ki biz yemeğimizi mağara bölümünde yiyoruz. Öyle ki zaman zaman insanın başına mağaranın duvarlarından su damlıyor:) 



Foccacio odun ateşinde pişmiş pide
Eveeet zaman ayrılık vakti. Sicilya'ya veda etmeden önce ev sahibimizin ziyaretçi defterine küçük bir not ve bir nazar boncuğu bırakıyoruz. Bakalım bir sonraki tur nereye olacak?




İlginç çünkü:

*Neredeyse tüm tuvaletlerde bide var
*Arabalar vuruk
*Sokakta sebze meyve satışı var
*Yol kenarlarında değnekçiler var
*Sokaklar çok pis
*Neredeyse Sicilya erkeklerinin yarısının adı Guiseppe
*Enginar ve rezene çok tüketilen sebzelerden









İSVİÇRE

Yine bir Avrupa ülkesi ama işin içinde dağlar, göller, peynir ve çikolata var dedik ve çıktık yola. Bugün İsviçre olarak bilinen Helvetia&...