20 Haziran 2015 Cumartesi

RUSYA - MOSKOVA'DAN SEVGİLERLE...



HAZIRLANIYORUZ...
"Ne işiniz var Moskovada?", "Metroda kesin kaybolacaksınız!", "Aaa! Vize yok mu Moskovaya?" "Kimse İngiizce konuşmuyor. Tabelaların da hepsi Kril alfabesi!" nidaları arasında hazırlandık bu yolculuğa. Bu yüzden dersimi iyi çalıştım. Bu yolculuğun kilit araçları, telefonuma indirdiğim Moskova Metro haritası (durak adlarının hem Kril hem de Latin alfabesi ile yazılı olanı) ve Tripadvisor offline city guide... Bir de Dost yayınlarından Moskova Gezi Rehberi ve tabii ki blogçu tayfasının yorumları.

YOLCULUK
3 saat süren uçak yolculuğumuz Domodedovo havaalanında bitiyor ve Aeroexpress oklarını takip ederek bizi şehir merkezine götürecek trene biniyoruz. Ama önce tren için gereken 900 Rubleyi havaalanından alıyoruz; gerisi şehir merkezinden alınmak üzere... Tren her saatbaşı hareket ediyor ve 45 dakikada Paveletskaya tren istasyonuna götürüveriyor sizi. Hem de oldukça konforlu bir şekilde. Ama yer numarası olmadığını ve yoğun saatlerde bu yolculuğu ayakta yapma riski de gözönünde bulundurulmalı.

Otelimiz Paveletskaya tren ve metro durağına yürüme mesafesinde. Böylece istasyondan çıkar çıkmaz yanımıza yaklaşan onlarca amatör taksi şoförünü pas geçerek, yürüyerek otelimize geliyoruz. (Moskova'da damalı taksiler var ama pahalı olduğu söyleniyor. Bir de kendi arabası ile taksicilik yapan insanlar var. Bunlarla pazarlık yapılmalıymış ve Rusça bilmeyenlerin pek tercih etmemeleri öneriliyor.)


METRO
Ertesi sabah Moskova fatihleri yollarda. Önce metro istasyonundan tüm raylı sistemde kullanılabilen 40'lı kartlardan alıyoruz. (3 gün boyunca her yere metroyla gitmemize rağmen, aktarmalarda ödeme yapmak gerekmediğinden biz kartımızdan çift başına 14 kontür kullandık.) Ve sonunda methini çokça duyduğumuz Moskova metrosuyla tanışıyoruz. 5 nolu kahverengi hat en eski hat ve yapımına Stalin'in ilk beş yıllık kalkınma planı dahilinde 1931'de başlanmış. . Dolayısıyla her bir durak görülesi bir müze gibi. Ruslar metro yapımında, hayatı kolaylaştırmanın dışında devrim sonrasını kutsamak  ve estetik kaygısını da çokça taşımışlar belli ki. Ama metroda günün her saatinde öyle bir koşuşturmaca var ki insan turist olduğunu unutup , aynı telaşa ortak oluyor ama birbirinden güzel durakları da fotoğraflamadan edemiyor. Neredeyse birer dakika arayla sefer var ve gece geç saatler hariç hep kalabalık.Telefonumdaki metro haritasının çift dilli olması sayesinde kısa süre içinde metroda ustalaşıyor ve üstelik alfabeyi bile öğrenmeye başlıyoruz.



 
BAŞLIYORUZ GEZMEYE, GÖRMEYE...
Yola çıkmadan önce taradığım kaynaklardan derlediklerimi okuyacaksınız birazdan ama 3 gün içinde İstanbul ne kadar görülebilirse biz de o kadarını gördük Moskova'nın:)

ARBAT CADDESİ (Metro durağı: Arbatskaya)
19. yüzyılda sanatçıların, şairlerin, yazarların uğrak yeri olan 1 km'lik cadde, şimdi trafiğe kapalı ve sokak ressamları ve müzisyenleriyle bohem bir atmosfere sahip. Kafeleri, hediyelik eşya dükkanları ve açık hava tezgahlarıyla keyifli bir yürüyüş sunuyor insana...

Puskin'in Evi: Aleksandr Puşkin, 1831'de 18 yaşında güzeller güzeli Natalya ile evliliğinin hemen sonrasında bir arkadaşına yazdığı mektupta şöyle diyor:" Evlendim ve çok mutluyum. Tek dileğim, hayatımda hiç bir şeyin değişmemesi." Ancak üvey kardeşi Dante'nin Natalya'yla yakınlık kurduğu söylentileri üzerine Dante'yi düelloya davet eder ve aldığı ölümcül yara sonucu iki gün sonra hayatını kaybeder. Eminim, yeni evli çiftin ilk üç ayını geçirdiği bu güzel müze evi gezmek çok güzel olacaktı. Ama biz kapalı olduğu güne denk geldik ne yazık ki! Pazartesi ve Salı günleri kapalı. Aklınızda olsun.







KURTARICI İSA KATEDRALİ (Metro durağı: Kropotkinskaya)


Yapımı yaklaşık kırk yıl süren ve Moskova'nın Napoleon'un ordusundan mucizevi kurtuluşu anısına inşa edilen katedralin tamamlanması 1883 yılına denk geliyor. Ancak 1931 yılında Stalin'in isteği üzerine yıktırılan katedral 1994-1997 yılları arasında yeniden inşa ediliyor.













KREMLİN (Metro durağı: Borovitskaya)

Burası kırmızı tuğla bir duvarla çevrili Rus devlet başkanının konutu ve yönetim makamı. Ancak aynı alanın içinde 1600'lerde İtalyan mimarlara inşa ettirilmiş katedral ve kiliseler var. Burası da Stalin'in mimari teröründen nasibini almış.






Çar Çanı
Dünyanın en büyük çanı olan Çar Çanı 200 ton ağırlığında. 1731 yılında yapımı sırasında çıkan bir yangın sonucu 16 tonluk bir parçası kopmuş ve hiç çalınmamış bu çan... Kremlinde görülesi şeylerden biri








Meryem'in Göğe Yükselişi Katedrali


14. yüzyıldan beri Moskova'nın en önemli kiliselerinden. Prenslerin taç giydiği, Ortodoks Kilisesi'nin metropolit ve patriklerinin defnedildiği katedral...






Çar Topu





Meryem'e Müjde Katedrali

KIZIL MEYDAN (Metro durağı: Ploşçad Revolyutsi)

15. yüzyılın sonunda Kremlin'in yanında pazarların kurulduğu bu meydanı, zamanla resmi duyuruların ve idamların başlıca mekanı haline geldi. Dini törenlere ve geçitlere de sahne olan Kızıl Meydan'ın bugünkü adı krasni sözcüğünden türemiştir. İlk başlarda "güzel" anlamına gelen bu kelime, daha sonra "kızıl" anlamında kullanılmaya başlanmış. Renk ve komünizm arasındaki benzerlik tamamen tesadüf.


Meydan 1 Mayıs kutlamaları için hazırlandığından her zamankinden farklı görünüyor.



Meydanın bir ucunda Aziz Vasili Katedrali, diğer ucunda Modern Tarih Müzesi sağda Kremlin solda ise tarihi GUM alışveriş merkezi var.
Aziz Vasili Katedrali
Modern Tarih Müzesi


Aziz Vasili Katedrali: Korkunç İvan'ın Moğol kenti Kazan'ı ele geçirmesi onuruna 1552-1561 yılları arasında yapılmış. İvan katedralin güzelliğinden o kadar etkilenmiş ki rivayete göre bundan daha güzelini yapamaması için mimarının gözlerini kör ettirmiş. Çadır çatıları ve kıvrımlı soğan kubbeleri ile geleneksel Rus ahşap mimarisinin bir örneği olan katedral gerçekten masalsı. 
Lenin'in Mozolesi: 1924'de ölen Lenin'in vasiyetinin tersine, ilk Sovyet liderinin naaşını gelecek nesiller için koruma kararı alınmış. Öncelikle, liderin beyni çıkarılarak 2 ayrı ekip tarafından incelenmiş; naaş da mumyalanarak ziyarete açılmış. Biz meydanın kutlamalara hazırlanıyor olması sebebiyle kapalı olan mozoleyi ziyaret edemedik ama gitmek isteyenlere Pazartesi, Çarşamba ya da Cuma günleri 10.00-13.00 arasında ziyaretin mümkün olduğu hatırlatılmalı.






GUM Alışveriş Merkezi: İstanbul'daki pek çok AVM'ye henüz adımını atmamış ben Moskova'da AVM'ye gittim! Ama bu bildiğiniz AVM'lerden değil. GUM, 1812 yılına kadar dünyanın ik AVM'eri arasında gösterebileceğimiz bir kapalıçarşı iken, o dönemde Kızıl Meydan'da sık sık çıkan yangınlardan nasibini almış ve 1890 yılında yeniden inşa edilmiş haliyle  hizmete girmiş. Yani 120 yaşında. Sovyet Rusya günlerinde herkesin satın alabileceği ürünler satılırken şu anda dünyanın en ünlü markalarına ev sahipliği yapıyor. 3 katlı 3 koridordan oluşuyor ve cam tavanı göz alıcı.










TVERSKAYA (Metro durağı: Tverskaya)






Kentin en işlek alışveriş caddesi. Stalin döneminden kalma devasa apartman bloklarının yanı sıra devrim öncesine ait ilginç binaların da bulunduğu bir yer. Buraya gelmekteki amacımız yine alışveriş değil tabii ki:) Yelisev Yiyecek Pazarı. 14 no'lu bina 1820'lerde davetlerine Puşkin gibi edebiyatçıların katıldığı bir prensesin evi. 1898'de Yelisev binayı satın alıyor ve ince bir zevkle yeniden döşüyor. Şu an ithal ve Rus malı şarküteri ağırlıklı pek çok gıdanın satıldığı bir market ama o kadar şık ki market demek haksızlık olur.









NOVODEVİÇİ MEZARIĞI (Metro durağı: Sportivnaya)

Sportivnaya, merkezden uzak ve sakin bir semt. Buraya gelme nedenimiz belki de bu yolculuğunu bizim için özel yapan unsurlardan biri de, sevgili Nazım Hikmet'i ziyaret edecek olmamız. Navigatörümüz de iyi iş görüyor ama galiba ben tanımadığım insanlara yol sormayı seviyorum:) Novodeviçi Manastırının kubbeleri görünmeye başladı ama aynı adlı mezarlığın girişinin nerede olduğunu sormak için karşıdan gelen turist görünümlü üç gence yaklaşıyorum. Türkler ve biz sormadan, neden orada olduğumuzu anlayıp mezarlığın girişini gösteriyorlar. Sanıyorum bu yurt dışında ilk mezarlık ziyaretim ama mezarlıktaki huzurlu sessizlik çok bildik. Ölümün milliyeti yok zaten...




İlk gençlik yıllarımdan beri okuduğum ve anlattıkları ve anlatma biçimi ile beni en çok heyecanlandıran büyük şairin yanında olacağız birazdan. Bu, hayalini bile kuramayacağım bir şey benim için. Başucunda sevgili dostu Abidin Dino'nun yaptığı mezar taşı, yanı başında, yer olmadığından külleri ile Vera... Nazım'ın son aşkı. 23 yaşında 53 yaşındaki büyük şaire aşık olan Vera Tulyakova. Nazım'ın belli ki ziyaretçileri hiç eksik olmuyor. Bir kavanozda vatan toprağı getirmiş bir ziyaretçi, diğeri kırmızı karanfiller. Birisi çantasından çıkardığı not defterinden kopardığı bir sayfaya bir mesaj yazmış; diğeri "Bugün Pazar" şiirini. Göz yaşlarımı tutamadan ve büyük bir heyecanla defalarca okuduğum bu şiiri büyük ustanın başucunda da okuyorum ve tabii ki vasiyetini hatırlıyorum Nazım'ın...

VASİYET
Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü, 

ölürsem kurtuluştan önce yani,
alıp götürün
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.

Hasan beyin vurdurduğu
            ırgat Osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.

Traktörlerle türküler geçsin alt başından mezarlığın,
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu,
tarlalar orta malı, kanallarda su,
ne kuraklık, ne candarma korkusu.

Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,
toprağın altında yatar upuzun,
            çürür kara dallar gibi ölüler,
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.

Ama bu türküleri söylemişim ben
                     daha onlar düzülmeden,
duymuşum yanık benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden.

Benim sessiz komşulara gelince,
şehit Ayşe'yle ırgat Osman
çektiler büyük hasreti sağlıklarında
belki de farkında bile olmadan.

Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani...
 

                                                                    1953, 27 Nisan
                                                                    Barviha Sanatoryumu





Sadık köpeğiyle gömülen komedyen

2. Dünya Savaşında ölmüş bir pilot








Novodeviçi mezarlığı bir açık hava heykel müzesi aslında. Neredeyse tüm mezar taşları sahibiyle ilintili bir heykel. Gogol, Çehov, Boris Yeltsin buranın sakinlerinden sadece bazıları... Ünlü olmaya da gerek yok. Tüm mezar taşları özel.








 












GORKİ PARKI: (Metro durağı: Park Kultury)

Bloglara göre burası Moskovanın en güzel parkı. Metrodan inince Moskova Nehri üzerindeki bir asma köprüden yürüyerek gidebiliyorsunuz parka. Moskova Nehri üzerinde yapılan tekne turlarının da duraklarından biri burası. Her gün 2 kıta arasında gidip gelen ve dünya güzeli mavi Boğaz sularına alışkın İstanbullular için  Moskova Nehri pek de heyecan verici değil. Parka gelince dev bir kapıdan giriyor ama içeride hafif bir hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Zira beton alanları bol bir park. Paten ve kaykay için ideal.

TOLSTOY'UN EVİ : (Metro durağı: Park Kultury)



Tolstoy'un penceresinden 
bahçesi
Çocuk
odasından


















Son durağımız, beni en çok etkileyenlerden biri. Leo Tolstoy'un 1882 - 1901 yılları arasında eşi Sofia ve 13 çocuğundan hayatta kalan 8 çocuğu ile yaşadığı, geniş bir zemine oturmuş 2 katlı yeşil-kırmızı renkli ahşap ev. Sanki Tolstoy ailesi biraz önce evden ayrılmış gibi orijinal hali korunmuş. Yemek masasında yemek takımları, yatakların üzerinde Sofya Tolstoy'un örmüş olduğu yatak örtüleri, gardıropta  aileye ait giysiler, pencerenin önünde çocukların tahta atı ve mama iskemlesi... Hepsi sanki sahipleri tarafından az önce kullanılmışlar gibi.














Resim ve heykel eğitimi almış, evin büyük kızı Tatyana, hem tüm kardeşlerin sevgilisi bir abla, hem de anne ve babası arasında çıkan gerginliklerde evin denge unsuru. Duvarlar 
kendi çizdiği portrelerle dolu. Odanın en ilginç eşyası ise, bence, yanda gördüğünüz siyah masa örtüsü. Üzerinde aile üyeleri ve eve gelen pek çok konuğun tebeşirle attığı 70 imza, Tatyana tarafından renkli ipliklerle örtüye işlenmiş. 


Aile yemeklerine ve edebiyat 
söyleşilerine tanık olmuş sofra


Ailenin burada yaşadığı dönem evde elektrik yokmuş.

Tolstoy her canlının yaşam hakkı olduğunu düşünerek 1880lerde vejeteryan olmuş; bazı aile üyeleri de onu takip etmiş.

O dönemlerde eşler aynı yatakta yatmadığı halde, çift yan yana yerleştirilmiş 2 tek kişilik yatağı kullanmışlar.

Tolstoy'un 34 yaşındayken evlendiği 18 yaşındaki Sofya, el işleri, resim, heykel ve müziğin yanı sıra fotoğrafçılık ve edebiyatla da ilgiliymiş. Evin şefi olarak görülür; eşinin yazı taslaklarını temize çeker; aynı zamanda eve ait tüm evrakı tutarmış. Evdeki tüm eşyaların envanterini tutarak, tüm eşyaların bugüne dek korunmasına katkı sağlamış.

Altı yaşındayken 3 dil konuşabilen evin sevgilisi İvan, 7 yaşına basmak üzereyken kızıldan hayatını kaybetmiş. Baba Tolstoy onun ölümünden sonra kendini toparlayamamış ve çocuklarının ölümü nedeniyle sürekli kendini sorgulamaya başlamış.

Evde çocukların sınıfı olarak ayrılmış bir oda da var. Çocukların eğitiminde yurt dışından gelen dadıların yanı sıra annenin de payı büyükmüş.

Evde 10 kadar hizmetli çalışırmış; ancak bu durumun insanları ahlaki açıdan bozacağını düşünen Tolstoy, gerekmedikçe yardım almaktan kaçınırmış.

Tolstoy her sabah erkenden kalkıp spor yapar; kışları odunlukta testereyle kestiği odunları eve taşır, odasındaki sobayı yakarmış. Hobilerinden biri de ayakkabı yapımı olan Tolstoy'un 67 yaşına dek bindiği bisikleti de görülebilecek eşyalardan.

Çalışma odasında, ileri derece miyop sebebiyle yazdığı metne daha yakından bakmak ihtiyacını karşılamak için bacakları kısaltılmış iskemlesi var. Düşünceleri nedeniyle 1901 yılında kiliseden aforoz edilen büyük yazar, "Kilise meclisine cevabım" adlı metni de bu masada yazmış.

"Yine gelmeliyiz bu Moskova'ya!" diye ayrıldık. Daha görmek istediğimiz ne çok şey vardı! Soğuk olduğu zannedilen güler yüzlü, yardımsever Moskovalıları, Matruşkaları, soğan kubbeli katedralleri, gayya kuyusu benzeri metroyu, gece geç saatte sokaktaki tuvaleti ev edinmiş evsizleri, sokakta sızmış yatan votka severleri, Torro Grildeki akşam yemeğini, insanların isterse dil bilmeden de anlaşabileceğinin kanıtı marketteki sarı saçlı hanımı hiç unutmayacağım.




































1 yorum:

İSVİÇRE

Yine bir Avrupa ülkesi ama işin içinde dağlar, göller, peynir ve çikolata var dedik ve çıktık yola. Bugün İsviçre olarak bilinen Helvetia&...